BULGARISTAN GEZI NOTLARI-II
OSMANLI'NIN İZİNDE-IIIOsmanlı'nın izinde rotamızın bu bölümünde Bulgaristan'ın sırasıyla Burgaz, Varna, Veliko Turnokovo ve Stara Zagora şehirlerini gezdim ve gördüm. Şansım yaver gitti ve hava oldukça iyiydi. Bakalım neler görmüşüz, Buyrun;Şimdi diyeceksiniz ki, bölüm başına koyduğum top fotoğrafı neyin nesi ? Açıklıyorum; gördüğünüz bu top, Osmanlı-Bulgar savaşında kullanılan ve halihazırda Varna'da deniz müzesinde açık alanda ziyaretçilerini bekleyen emekli bir savaş silahıdır. Topla ilgili açıklamalarda topun -yanılmıyorsam- Alman yapımı olduğu yazılıydı. Fotoğrafla ilgili bu girizgahtan sonra, gelelim şehirlere;1-BURGAZ:Burgaz, Bulgaristan'ın üçüncü büyük şehri ve Türk sınırına 90 km kadar uzaklıkta bir sahil şehri. Şehir yerleşim açısından ikiye ayrılmış. Şehir merkezi ile genelde sayfiyecilerin kaldığı ve adı Sarofovo olan tatil beldesi arasında takriben 10 km kadar mesafe var. Şahsen ben, şehrin gürültüsünden kaçmak için bu Sarofovo'yu tercih ettim ve Karadeniz'in özellikle de geceleri sahili döven hırçın dalgaları eşliğinde konaklama şansı elde ettim. Burgaz'da bu fotoğrafın da çekildiği parkı ben anlatırsam, Türkiye'deki doğaseverler soluğu orada alırlar. Gerçi park kelimesi ne kadar doğru bilmiyorum. Bana sorarsanız, şehir içinde orman tanımı daha doğru olur. Çünkü, Türkiye'de yeşilin katledilmesine alışık olduğumuz için, birkaç yaşındaki ağaçlar biliyorsunuz Türkiye'de sağdan soldan devşirilerek şehrin orasına burasına kes-yapıştır şeklinde monte ediliyor, sonra da adı yeşilin ve doğanın hizmetindeyiz olur. Bu parkla ilgili şunu söyleyeyim, geçmişi takriben 100 yıldan fazla ve 600 dönüme kurulmuş, binlerce ağaçtan müteşekkil. Adı sahil parkı, bu parkta, çocuklar oyun oynasın, sen ister denizi seyret, ister yürüyüş yap, istersen doslarınla iki lafın belini kırıp, bir iki bardak çay iç. Paşa gönlün ne isterse onu yap. Bu parka adımı atıp da dertli çıkmak mümkün değil.Parkta dinlendiyseniz bir şehre göz atalım: Şimdi bu adam yeşile taktı diyeceksiniz biliyorum, ama şehrin caddelerinin sağlı sollu yaşlı ağaçlar arasında olduğunu söylersem ve şu fotoğrafı paylaşsam ve nerdeyse ana arterlerin, hattı zatında sokakların bile apaçlar arasında kurgulanmış olduğunu söylesem, olsa olsa benim gibi kıskançlık duyarsınız.Burgaz'da kayda değer bir tarihi eser mirası yok. Ancak, Burgaz'a yarım saat mesafede ve UNESCO tarihi miras listesinde yer alan tarihi NESEBAR şehri idari açıdan Burgaz'a bağlı. Nesebar; şehrin içindeki her tür yapının ağaçtan müteşekkil olduğu, olmayanların dahi bir şekilde ahşapla giydirildiği, tarihin Avrupa'daki en eski şehri olarak kabul ediliyor. Zaten bu şehri turistik kılan neden de "en" le başlayan bir özelliği olması. Bu eski şehirde 10.000 civarında insan yaşıyor. Şehirde Saint Sofia, St.Stephen gibi erken dönem Hıristiyan Kiliseleri ile 11-12. yy'a tarihlenen St.John the Baptist ve Pantacrator kiliseleri var. Bu rotayı takip edenlerin mutlaka gitmesini özellikle tavsiye ederim. Ahşapla şehrin kucaklaşması ne güzel ! Ah bir de güvenlik sorunu olmasa !2-VARNA:Nesebar'dan sonraki durağım Varna. Hani Nazım'ın
"Karşı yaka memleket, sesleniyorum Varna’dan, işitiyor musun? memet! memet! karadeniz akıyor durmadan, deli hasret, deli hasret, oğlum, sana sesleniyorum, işitiyor musun? memet! memet! "
diye seslendiği şehrin taa kendisi. Şahsen benim için Varna'yı gezilmesi gereken bir rota olarak değerli kılan şey de bu. Şehirde ustanın izlerini aramadım dersem yalan olur.
Şehirde gezerken Zülfü Livaneli'nin söylediği
"Bir vapur geçer Varna önünden Oy,
Karadeniz'in gümüş telleri
Bir vapur geçer Boğaz'a doğru
Nazım usulcacık okşar vapuru
Yanar elleri" ni terennüm ettik durdum.
Bu arada, Nesebar'dan yola çıktıktan sonra, hep BAPHA yazısını gördük. Bulgarlar biliyorsunuz Kril alfabesini kullanıyorlar. Bulgarca'da Varna "BAPHA" olarak yazılıyor. Varna, Bulgaristan'ın nüfus olarak ikinci büyük şehri. Burgaz'daki devasa park hafızamda iken, şehri keşfetmeye başlayınca, bu kez de Varna'da şehrin merkezindeki uçsuz bucaksız ormana park adı verdiklerini gördükten sonra, notumu veriyorum. Bulgaristan'daki yaşanacak tek şehir Varna!! İşte bu kadar! Bu şehirde ne arıyorsanız herşey var. Öncelikle bu şehrin içine orman kaçmış desem haksız sayılmam. Aşağıdaki fotoğrafta da görüleceği üzere bir ucu görülmüyor, bu görülen uzunluğun hemen hemen üç katını düşünün. Bu parkta hayvanat bahçesine, dinlenme alanlarına, oyun parklarına, açık hava müzelerine, türlüm çeşit balıklar için akvaryum müzesine, hattı zatında kafeler ve restaurantlara kadar herşey var. Hatta benim gibi yapıp yarım saatliğine bir "Ginger" kiralayıp parkı boydan boya keşfedebilirsiniz. Varna'da dikkat çeken şeylerin başında düzenli caddeler, milimetrik planlanmış binalar göreceksiniz. Mimari alanda şehrin değişik noktalarındaki eserler şüphesiz takdire şayan. Söylediğimizi belgelemek adına birkaç fotoğrafı ekledim.Bu gördüğünüz evin içi Varna'da eski Bulgar evlerini içini temsil ediyor. Bizden bir farkını göremedim. Bu fotoğraf evin yatak odasına ait.Bu ise evin mutfağı:Bu ise şehrin merkezinde bulunan Stoyan Bachvarov Dramatic Tiyatrosuna ait bir fotoğraf. Bu alttaki fotoğraf ise Varna'nın en meşhur ve en geniş katedrallerinden "Dormition of the Theotokos Cathedral" olarak anılıyor. Katedral Sofya'daki Alexander Levski' katedralinden sonra Bulgar Ortodoks kilisesinin ikinci büyük ibadethanesi. Yapı 1886'da ibadete açılmış ve halihazırda Varna'nın sembolü olarak kabul ediliyor.Bu yandan görünüş.Varna ile ilgili son sözüm gördüğüm bir manzara ile ilgili: Denizin tam kenarında bir termal havuz ve havuzun kenarında giyinme ve duş alma kabinleri gördüm. Baktım, insanlar, bisikletleriyle geliyor, soyunup havuza giriyor, havuzun kenarında kağıt oyunu oynuyorlar, yemek yiyorlar ve akabinde de oradan ayrılıyorlar. Kimseden para isteyen yok, sen kimsin diyen yok. Parasız kaplıca keyfi. Oh ne ala memleket ! Biz de ise, akan her su artık paralı hale geldi. Ah ülkem, vah ülkem :((3-VELIKO TURNOKOVOBu şehri önemli kılan şey, Bulgaristan'ın eski başkenti olmasıdır.
Zaten benim gitme nedenim de eski de olsa bir başkent görmekdi. İyi de yapmışım. Çünkü, ailesini Türkiye'ye göndermiş, ancak eşi Bulgar olduğu için orada kalmış bakır zanaatkarı bir Türk ile tanışma fırsatımız oldu. Kendisiyle uzun uzadıya muhabbet ettik, kendisinden işlenmiş bakır bijuteri satın aldık. Veliko Turnokovo, Bulgaristan'ın en çok turist çeken şehirlerinden birisi olarak kabul ediliyor.Şehrin seyir terasından bir görüntü:Veliko Turnokovo'nun panoramik görüntüsü4-STARA ZAGORAStara Zagora, Bulgaristan'ın ekonomi ve endüstri başkenti olarak kabul ediliyor, bizde ki İstanbul gibi. Şehrin geçmişi 8000 yıldan fazla. İşin enteresan tarafı, Avrupa'daki sürekli olarak nüfusu bulunan en eski şehirlerden biri olarak biliniyor. Şehirde benim en çok dikkatimi çeken şey, şehrin doğusundaki bir anıt oldu. Anıt, hakim bir tepeye yapılmış ve 1877 yılındaki Bulgar(+Rus)-Osmanlı savaşına katılan gönüllülere adanmış ve savaşın 100. yılı münasebetiyle 1977 yılında açılmış. Ne anlattığını pek anlayamadım. Anıttaki askerlerin şehir için nöbet tuttuğu gibi bir anlam çıkardım.Bu fotoğraf ise yine bu anıtların olduğu yerden şehrin panoramik bir görüntüsü:Sonuç: Bulgaristan'ın en önemli 7 şehrini gördükten sonra analizlerim şöyle:1-Öncelikle AB üyesi olmak, onlara kişisel özgürlüklerin korunması ve artırılması anlamında çok şey katmış. 2-Bulgaristan AB üyesi olduktan sonra, kendisine olan güveni kat be kat artmış.3-Sosyalist sistemin özgürlüklere ilişkin uygulamaları haklı olarak eleştirilse bile kentleşmenin planlanması konusunda uzman olduğu bir gerçek. Halihazırda dahi, bu mükemmel altyapıyı görmemek için ancak kör olmak gerekir. 4-Osmanlı'dan ayrılalı takriben 130 yıl olmasına ve üstelik Rusya'nın tahakkümünde ve güdümünde yine 120 yıl kaybetmesine karşın, şu andaki durumları bence gerçekten çok çok iyi.5-Bulgar göçmeni vatandaşlarımızın, göçtükleri ülke hakkında söylediklerinin fasaryadan ibaret olduğunu söyleyeyim. Onları şöyle test edin. Doğduğu kentten başka bir kenti görüp görmediklerini sorun.