KOSTENCE(CONSTANTA)-BUKRES(BUCHAREST)
ROMANYA Türk tarihinde Kazıklı Voyvoda olarak bilinen Voyvoda Vlad'ın ve meşhur politikacı Çavuşesku'nun memleketi ve Balkanların Karpatları Romanya'da, Osmanlı'nın izini, 2013-Ekim ayında sürdüm, gezdim-gördüm ve bol fotoğraf kareleri eşliğinde naçizane aşağıda anlattım.KÖSTENCE- CONSTANTA: Romanya'ya karayolu ile Varna üzerinden, bizim Köstence olarak bildiğimiz Romence adıyla Constanta'dan girdim. Romanya'nın ve Karadeniz'in en büyük liman şehri olan ve Bükreş'ten sonra üçüncü en büyük şehir olan Köstence, biz gittiğimizde delinmedik, kazılmadık yeri kalmamıştı. Anladığım kadarıyla bir çukur başkanda buraya uğramış. Şehir görüntü olarak nispeten bizim Karadeniz kentlerinden Zonguldak'a ve Samsun'a benziyor. Yaklaşık 310-350 bin civarında nüfusa sahip. Avrupa Birliği üyesi olmasına karşın para birimi olarak halen Ley kullanılıyor. Romanya'yı ziyaret etmeyi düşünenler için pahalılık açısından İstanbul'la eşdeğer diyebilirim. Şehirde limana yakın meydanda bulunan bir anıt. Bu gördüğünüz fotoğraf bir okula ait. Sadece Köstence'de değil Bükreş'te bile görebildiğim kadarıyla okulların hepsi eski binalarda idi. 200 yıl öncesine kadar Türk egemenliğinde kalan bir ülkede dahi, geçmişle bağlar kopartılmadan, modernite yalanı altında şehrin planlaması bozulmadan da demek ki tarihi binalarda ferah bir ortamda eğitim-öğretim faaliyeti yapılabiliyormuş. Ne yazık ki, bizim ülkemizde şehrin içinde kalan okulların şehri dışına taşınması ve şehrin ulaşımının rahatlatılması yalanı altında bir aralar mevcut okullarımızdan da olma gibi bir talan vurgununa az kalsın şahit olacaktık. Çok şükür o gündemi de şimdilik kaydıyla savuşturuverdik. Köstence Arkeoloji ve Tarih müzesi farkılı mimarisiyle kesinlikle ziyareti hakeden bir yapıydı. Öndeki heykel Romalı şair Ovidius'a ait. Ovidius Köstence'de 8 yıl sürgün kalmış ve anısına bu heykel yapılmış. Müzede sadece arkeolojik eserler değil, tarihsel belgeler ve Romanya'nın bağımsızlığına ilişkin eski döneme ait gazete küpürleride sergileniyor. Köstence'nin simgesel yapılarından Casino. Ziyarete kapalı. 15-19 yy.arasında Türk hakimiyetinde kalan Köstence'de gezebildiğim kadarıyla 3 tane cami vardı ve bunlardan en önemlisi olan Carol Mosque-Kral Karol Camii gerek mimarisi gerekse konumlanma açısından en ihtişamlısıydı. Köstence'de azımsanmayacak kadar hala Türk azınlık var ve ziyaret ettiğimiz camilerdeki ibadet edenler Türk'lerdi. Bu camii eski Köstence olarak bilinen bölgede, 1910 yılında Romanya Kralı 1. Carol tarafından Müslüman vatandaşların ibadethane ihtiyaçları için yaptırılmış. Camiinin mimarisine dikkat edilirse, ortodoks hıristiyanlığın soğan başlıklı kubbesine benzer bir kubbe ile oldukça ilgi çekici bir minare mimarisi fark edilebiliyor. Bu da farklı mimarisiyle Saint Mina Orthodoks Kilisesi. Bu kilise Tabacariei Park içinde bulunuyor.Romanya'da gerek Köstence'de gerekse de Bükreş'te şehirlerin değişik mekanlarında Mihai EMINESCU'nun heykellerini gördük. Bilmeyenler için söyleyelim, bu zat-ı muhterem, Romanya'nın en ünlü şairidir ve 39 yaşında hayata gözlerini yummuştur. Her ne kadar ondan çok önce yaşamışsa da, hayatı bizim Orhan Veli'ninkiyle paralellik gösterir. Şiirleri bile....
"Her şey yitip gitti gençliğin ufkunun arkasında
Ama tek sözcük çıkmıyor zamanın güzel ağzından!
Saatler, günler, aylar,yıllar yığılıyor arkamda.
Bense gittikçe gömülüyorum dipsiz karanlıklara."
(Çev. Özdemir İNCE)
BUCHAREST-BÜKREŞ Balkanların Paris'i olarak bilinen Bükreş ile Köstence arası karayoluyla 220 km ve takriben 2 saat kadar sürüyor. İki şehir arasında ip gibi düz bir otoban var ve keyifle araç kullanabiliyorsunuz. Otoban doğal olarak ücretli ve bizdeki Ankara-İstanbul arası geçiş ücretine denk olduğunu hatırlıyorum. Bükreş kent planlaması açısından sosyalist zamanlarda 4 bölgeye ayrılmış ve halen de devam ediyor. Bulgaristan notlarımı okuyanlar, Sofya'da da kentin bölgelere ayrılmış olduğunu hatırlarlar. Buradan şöyle bir sonuç çıkıyor; sosyalizm geçmişi olan ülkelerde kent planlaması anlaşıldığı kadarıyla rantiyecilerin, para baronlarının, para verdim o halde düdüğü şehrin her yerinde çalarım zihniyetinde olanların insafına terkedilmemiş. O nedenledir ki, şehrin ana arterleri bir o kadar ferah ve geniş idi. (Fotoğraf Notu: Romanya Parlamento binası ve parlamento meydanı. Parlamentonun 1100 odası var ve neo-klasik tarzda inşa edilmiş. İnşaatı her ne kadar 1983'te başlamış olsa da, 1996'da milletvekillerine ev sahipliği yapmaya başlamış. 2008'de de 20. NATO zirvesine ev sahipliği yapmış. Bin yıldan fazla devlet geçmişimiz var. Bana söylermisiniz ? Bu ihtişamda milli saraylar haricinde hangi devlet dairemiz var ? Ya da vazgeçtim, Ankara Cumhuriyetimizin ilk planlı şehri olmasına karşın, gerek ilk Meclisin gerekse de şimdiki Meclisin bulunduğu alandaki trafik keşmekeşi konusunda gerek mezardaki gerekse de hayattaki karar alıcılar vicdanen rahatlar mı ? ) Konu trafikten açılmışken devam edeyim. Zamanımızın büyük bölümünü trafik şartlarının belirlediğinden olsa gerek, gezdiğim her ülkede en dikkat ettiğim konu trafik düzenlemeleri. Romanya, elbette yukarıda da değindiğim gibi sosyalist altyapı planlamalarının meyvelerini halihazırda yiyor. Şehir içindeki trafik, ana kavşaklardaki sinyalizasyon düzenlemeleri haricinde durmuyor ve ring halinde. Bu şu demek, bir noktadan diğer noktaya giderken yolunuzu kaybetseniz de, üzülmeyin ilk noktaya selametle geri döneceksiniz. Gerek şehre girerken, gerekse de şehirden çıkarken herhangi bir zaman kaybetmedik. Ancak, park burada da sorun ve park ücretleri yüksek. Biz o nedenle aracımızı, kaldığımız yerin haricinde çıkarmadık, zaten bir şehir ancak yürüyerek keşfedilebiliyor, bunun farkında olduğumuz için kendi aracımız yerine elzem durumlarda taksi kullandık. Unutmadan söyleyeyim, bütün taksilerde navigasyon cihazı var ve taksi ücretleri oldukça makul. (Fotoğraf Notu: Tuna nehrini besleyen kollardan biri olan Dimbovita nehri Bükreş şehir merkezinden geçiyor ve işte böyle bana da bu güzel panoramayı fotoğraflamak kalıyor.) Bükreş ile ilgili oldukça çok söylenebilecek notlarım var ki.... Bir defa, bu bölgede trafik sorunu sayılmazsa İstanbul'dan sonra yaşanabilecek şehirlerden birisi olduğunu belirtmeliyim. Ülkemizde, kenttimize şu kadar çok yeşil alan yatırımı yaptık diyen ancak normalde yeşil alan düşmanı olan yerel yöneticiler vardır ya, onların mutlaka Bükreş'i görmesi lazım. Neden mi? Nedeni çok açık, Bükreş merkezde iki tane çok büyük orman,(dikkat buyrunuz (!) koru, mesire alanı, ağaçlık falan demiyorum, resmen orman gibi orman) herşeyden evvel kent ihtiyaçları için kurban edilmemiş, üstelik bu ormandaki ağaçlar iğne yapraklı olmadığı için, benim ziyaret ettiğim zamanda sadece yaprak temizliği için onlarca görevlinin çalıştığını gördüğümü söylemeliyim. Fotoğraf Notu: Fotoğrafta gördüğünüz Saint Antoine kilisesi Bükreş'in en eski kilisesi ve 1559 yılında yapılmış, 1847 yılında restore edilmiş. Kilisenin dikkate değer özelliği taş işçiliğinin benzersiz olması. Bu arada taş işçiliğinden bahsetmişken aşağıda Romen taş sanatından iki örneği gösteren fotoğraflara dikkat ediniz. Taş sanatı deyince tabii ki ilk akla gelen heykeller ve anıtlar. Belirli noktalarda şehrin estetiğine katkıda bulunan tarihi şahsiyetlerin heykelleri ile gerek tarihi bir olayı gerekse de bir efsaneyi ya da bir olayı anlatan anıtları gördüm ve aşağıda bir kolaj fotoğrafı oluşturdum. Bükreş'in bağımsızlıktan sonraki ilk kralı olan Carol I adını taşıyan üniversite ile heykeli. Not: Carol I, aslında bir Alman prensidir. Romanian Athenaeum Bükreş merkezde bulunan bir konser salonudur ve önünde küçük bir park ile yukarıda bahsettiğim şair Eminescu'nun da bir heykeli var. Fotoğrafta pek ayrıntı görülemediği için şunu söyleyebilirim ki, yapı çıplak gözle bakıldığında oldukça etkileyici bir tarzda inşa edilmiş. Yapının açılış tarihi 1888. Bu binada her sene George Enescu uluslarası müzik festivali düzenleniyormuş. George Enescu'da ünlü bir Romen müzisyen oluyor.Fotoğraf Notu: Yukarıdaki ilk iki fotoğraf Parcul Cismigiu, Türkçe adıyla Çeşmeci Parkına, son fotoğraf ise şehrin en heybetli parkı Parcul Bordei'ye ait. Parcul Bordei'nin çok geniş bir alanı var ve biz akşam saatlerinde ziyaret ettiğimizde, özellikle günün stresini spor yaparak atanlar çoğunluktaydı. Benim bu ikisine de park demeye dilim varmıyor. Özellikle bu iki ormandaki ağaç kombinasyonu, içine girdikten sonra deyim yerindeyse sizi oksijen sarhoşu ediyor. Yeşil alan fakiri olduğumuzdan, bir başkentli olarak bir başka başkent Bükreş'i hem kıskandım, hem de imrendim.CEC Palace, Bükreş'teki yine en ihtişamlı yapılardan birisi. 1900 yılında inşa edilmiş, Romanya Ulusal Tarih Müzesinin karşısında ve bugün banka olarak kullanılıyor. Aslına buna benzer binalar Bükreş'te çok var ve aşağıda da bir kaç tanesinin fotoğrafını göreceksiniz. Şahsen ben Bükreş'i gezerken, Bükreş'in içine bir İtalyan kaçmış diye düşünmüştüm. Çünkü, güzel sanatlardaki İtalyan öncülüğü ve rönesansın itici gücünün İtalya olduğunu düşündüğüm için, özellikle mimari ve heykel alanında diğer ülkelere model ülke olduğu kanaatindeyim.Pasajul Macca-Vilacrosse adlı yapı, bizim Çiçek pasajına benzer bir yer ve farklı mimarisiyle kesinlikle ziyareti hak eden yerlerden birisi. İç mekanında kafeler, bistrolar ve ufak butikler var. Fotoğrafta da görüldüğü üzere, iki ana koldan iki ayrı birbirini görmez, üstü kapalı dikine elips şeklinde bir yapı oluşturulmuş ve her iki kol da iki ayrı sokaktaki iki ayrı kapıya açılıyor.
Fotoğrafta görülen yapı Romanya Patriarchal Cathedrali şehrin merkezinde ve üstelik şehre hakim tepe bir yerin üzerinde. Girişinde çıkışında güvenlik görevlileri var, ancak soran-sorgulayan yok. Bu katedralin gerek iç, gerek dış mimarisinin tam bir görsel şölen olduğunu itiraf etmeliyim. Soldaki yapı katedral , sağdaki yapı ise Romanya Ortodoks Kilisesinin ruhani liderinin idari binası ve binanın tepesinde Palatul Patriarhiei yazıyor. Her ikisinin de çatı düzenlemesine ayrı bir emek verildiği kesin. Bükreş'in midye kabuğu girişi mimarisiyle dikkat çeken ve zafer meydanına yakın binalarından biri. 1901 yılında yapılmış. Halihazırda George Enescu müzesi olarak kullanılıyor. Bu binayı önemli yapan Avrupa Kültürel Miras listesinde bulunması. Zaten binanın özellikle çatı mimarisi müzenin önüne geçmiş vaziyette kanaatimce.Romanya'nın bağımsızlığı anısına yapılmış zafer takı. Şehrin önemli meydanlarından Piata Arcul de Triumpf'a zaten adını vermiş ve heybetli bir görüntüsü var.