Kiev, Ukrayna’nın yaklaşık 3 milyon nüfusuyla en büyük şehri ve aynı zamanda da başkentidir ve Doğu Avrupa'nın da en eski şehirlerinden biridir. Kiev'in nüfusunun yaklaşık% 75'i kabaca ukraynalı % 25’i de "Ruslar ve diğer eski Sovyet cumhuriyetleri milletlerinden oluşuyor.
Şehrin içinden, bir kuğu gibi Dinyeper nehri geçer ve bu nehir Avrupa'nın en büyük üçüncü nehridir. Dinyeper nehri, daha önceki notlarımı takip edenler bilir, aynen Budapeşte’deki gibi şehri ikiye böler. Bu arada Kiev’in ne anlama geldiğini de belirteyim. Türkçe okunuşu Kyiv olan ve şehri kurduğuna inanılan efsanenin adıdır. Bu yönüyle Doğu Avruğa’nın en şehri olarak kabul edilir. 1991’de Rusya ve Beyaz Rusya ile birlikte SSCB’nin dağılışına karar veren imzacı ülkelerdendir. Ancak, kader Ukrayna’yı da halihazırda dağılmanın eşiğine kadar getirmiştir. 2004 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, seçimlere hile karıştırılmasıyla başlayan kaos ortamı bugün ülkenin doğusundaki sanayileşmiş Donetsk, Kharkiv gibi büyük şehirlerdeki Rus orjinlilerin ayrılıkçı çatışmalarıyla haşa devam ediyor. Hatta, Kırım’ın yerel parlamentosunun Rusya’ya iltihakı onaylaması ve Ukrayna’dan ayrılması, işte bu meşhur turuncu devrimin artçıları olarak kabul edilebilir. Aslında Batılıların ve Rusların Ukrayna’daki satranç tahtasında kozlarını paylaştıkları ve bu ülke sakinlerini ve yöneticilerinide piyon olarak kullandıklarını anlamamak için safdilli olmak gerekir diye düşünüyorum.
Şehri tanıtmaya, evvela bir Kadir Işık klasiği olarak ulaşımdan başlayalım. Bendeniz, Kiev’e Odessa’dan karayoluyla geçtim. Bu yol, ülkenin diğer yollarıyla karşılaştırıldığında otoban kalitesinde ve konforlu sayılır. Bunun da nedenini bulmak çok zor olmadı. Malum, 2012 yılında Polonya ve Ukrayna’nın beraber düzenlediği Avrupa Şampiyonası sayesinde özellikle, ülkenin doğusunda şampiyonaya ev sahipliği yapan Donetsk ve Harkov gibi şehirlerin de aynı zamanda bağlantı yolu olduğu için bu yola fazladan özen gösterilmiş. Şehirde yer altı da yer üstü de raylı sistemle donatılmış. Metro istasyonları ferah ve geniş. Caddeler ise otoban gibi. Doğu blokunun geleneksel şehir içi aracı troleybüs burada da var. Velhasıl çevre duyarlılığı mükemmel. Kiev, ormanın içine mi kurulmuş, yoksa şehrin içine orman mı kaçmış, anlayamadık. Yol yapacağım diye doğayı katleden her türden Türk yöneticinin ilham almasını tavsiye ediyorum. Ayrıca, trafik demişken, trafik medeniyeti bizim ülkeile arapların haricinde buraya da uğramış. Korna sesi duymadık. Rahat ettik. Petrolleri yok ama, mazot ya da benzin fiyatı neredeyse bizdekinin yarısı kadardı. Bundan sonraki cümle ya da cümleleri siz kurun.
Ukrayna’nın para birimi grivnadır. Şu sıralar 1 euro 27 grivna ediyor. Tabii ki turuncu devrimden sonra çok fazla devalüe edildiğini söylemem gereksiz.
Ülkede, yolsuzluk çok fazla. Buraya gitmeden evvel gazetelerde; bakanlar da dahil devleti soyduklarını çokça miktarda okuduk hatta çorbacılığa şahit olmak zorunda da kaldık. Kiev-Lviv arasında, araçla seyir halindeyken, yolda radara yakalandık. Polis memuru pek tabii ki, tutanağı yazmamak için türlü şebeklikler yaptı. Sonuç itibariyle, 300 grivnaya sorunu çözdüler.
Kiev’e benim gibi noel tatilinde yani Aralık ayında gidenler için şunu söylemem lazım ki, kararınızı bir daha gözden geçirin. Çünkü, soğuk gerçekten inanılmaz derecede çok yüksek. Gündüz sıcaklığın en yüksek olduğu saatlerde bile -10 dan aşağı dolaşamadık.
Kapalı bir pazarda amele kılıklı bir adamla karşılaştık, adam uçak mühendisi çıktı. Şimdi sıkı durun “Antonov” marka uçakların üreticisi işte bu beğenmediğimiz ülke Ukrayna. Özellikle kargo uçakları ile küçük jetler üretiyorlar. Aslında ülkedeki eğitim-kültür seviyesi geçmiş sosyalist alt yapının hediyesi sayesinde oldukça yüksek ancak geçim bir o derecede zor. Örneğin Ukrayna cumhurbaşkanının maaşı yıllık maaşı 15.000 TL. yani aylık 1500 TL bile değil. Tabii bu durumda özellikle kadın cinsi baskın bir ülkede, halk alternatif yollar üretiyorlar. Bunlardan en geçerlisi ise pek tabii ki dünyanın en eski mesleği. Hattı zatında zaten bizim Türkler de turist ayağına salt bu amaçla, bu ülkenin yolunu su yoluna çevirmişler.
Türkler, bu ülkeye hemen hemen belli amaçlarla gittiği için caddelerde şıppadak tanıyabilirsiniz. Çünkü, neticede ancak bizimkiler bir kadına trene bakar gibi bakarlar. Ayırt etmek oldukça kolaydır.
Kiev’i köşe bucak keşfetme çalışmalarımızda pazarları da ihmal etmedik. Estetik bir mimarisi olan bir pazarda hem alışveriş yaptık. Hem de kadınların pazarda canlı canlı mantı benzeri bir hamur işi yaptıklarını gördük. Adı vareniki imiş. İçine bildiğimiz vişne dolduruluyor ve bu şekilde dondurucuda saklanıyor. Yenileceği zaman da haşlanıp üstüne tereyağı gezdiriliyor ve krema ile servis ediliyor. Biz denedik ve fena bulmadık. Farklı bir lezzet avcılığı deneyimi oldu. Ukrayna mutfağının farklı lezzetlerini de denemeyi ihmal etmedik. Örneğin, borş denilen çorbasını, küçük küçük doğranmış meyve salatalarını farklı ve bizde paçanga böreğinin kalın ve büyük versiyonlarını afiyetle denedik ve beğendik.
Ukrayna’nın lokal lezzetleri açısından denediğim bir başka tür içki türleri idi Nemirof marka votka ile Obolon marka birayı denedim. Nemirofun biberli vodkayı tadanlar için şunu söyleyebilirim ki, -10 derece de sauna keyfi fena sayılmaz. Birası için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. İdare eder bir sınıftaydı.
Kadınlar 7den 70 e olağanüstü bakımlı ve olağsnütü derecede güzeller. Ukraynalı kadınların boy ortalaması tahminen 175 civarında olduğu için ortalama bir türk erkeği olarak komplekse kapıldım, Neyseki bizim oğlan 2 metre olduğu için boyuna uygun adayların olduğu bir ülkeyi de görme saadetine ermiş olduk.
Son bir not olarak 2004 yılında Eurovision şarkı yarışmasını kazanan Ruslana'nın yarışmayı Kiev’e taşıyarak, kültür-sanat anlamında, Shevchenko, Segey Bubka gibi usta sporcular yetiştirerek spor anlamında, Mechnikov, Kravchuk, Antonov gibi bilim insanları yetiştirerek bölgenin kadim ve köklü milletlerinden olduğunu hatırlatmak istedim.
Kiev’in en önemli mimari eserleri içinde şüphesiz en önemlisi şehirn ikonası kabul edilen Kiev Pechersk Lavra katedralidir. Bu mimari şaheser, 1051 yılında yapıldığından, ülkenin en eski ve en önemli ibadethanelerindendir. UNESCO tarafından da dünya kültürel mirası listesine alınmış ve şu anda müze olarak hizmet veriyor. Kilisenin çan kulesi 96 metre yükseklikte olduğu için naçizane bir fotoğrafçı olarak soğuk moğuk dinlemeden şehrin panoramik görüntülerini fotoğraflamak fırsatımızda oldu.
Kiev’in görsel ziyafet vaat eden bir diğer önemli mimari eseri Saint Sofia Katedralidir. En az Pechersk Lavra kadar ihtişamlı ve yine onun gibi UNESCO dünya kültür mirasına alınan bu eser ise 1037 yılında yapılmış.
Şehrin her tarafından görülebilen Anne Anavatan heykeli (Mother Motherland) ise 2.dünya savaşı müzesi kompleksinin üstüne konumlandırılmış.62 metre yüksekliğinde olan anıtta 560 ton paslanmaz kullanılmış. Anne anavatının bir elinde kılıç diğerinde ise kalkan var ve kalkanda da eski Sovyet bayrağında yer alan orak-çekiç figürü resmedilmiş. Açık alanda, Sovyet kahramanlarının isimleri ile 1.dünya savaşı sırasında ölen 11600 asker ile yine savaş sırasında ölen 200 işçinin isismleri mermer plakalara oyulmuş. Enteresan bir not olarak, anne anavatan heykelindeki kılıcın yüksekliği, tam karşısındaki, Pechersk Lavra katedralinin tepesindeki haçtan daha yüksek olduğu için kesilmiş. Daha ilginç olanı kılıcın orjinal boyu 19 metre iken 3 metreye düşürülmüş. Eser bir haç uğruna katledilmiş.
Golden Gate :11.yüzyılda surların ana kapısı imiş. Hatta, Constantinople ‘in altın kapısının bir takliti olarak isimlendirilmiş. Onarılmış, ancak orijinal halini taşımıyormuş.
L ’ V I V
Eski filmleri sever misiniz ?
Peki ya sizi bir Orta Çağ hikayesini konu olan bir filmin setindeymiş gibi hissettirecek bir şehre ne dersiniz ?
İşte bu durağımız bu söylediklerimizi tam olarak karşılayan ve haklı olarak da UNESCO dünya kültürel mirası listesine kabul edilen bu şehrin adı Lviv.
Ukrayna’nın batısında yer alan Lviv, bizim tarihimizde Galiçya olarak bilinen bölgede bulunur. Ukrayna’nın en kozmopolitlik şehridir. Çünkü, şehir Ukray’nın dört komşu ülke olan Polonya-Macaristan-Romanya-Slovakya sınırına yakındır. Zaten gezi esnasında, şehirde Polonyalı, Belarus’lu çok miktarda yabancı plakalı araç gördüm. Buradan hareketle, şehrin kültür turizmi şehri olduğunu söylemek mümkün.
Bu şehrin bizdeki tabiriyle Arnavut kaldırımı olarak adlandırılan ana caddelerinde -10, 15 de bile gezmenin lezzetini açık söyleyeyim tarif edemeyeceğim. Çünkü, bu taşlar, çocukluğumun şehri Niksar’ı hatırlattı. Orada da caddeler bu kesme taşlar ile döşeli idi. Biz memlekette asfalta döndük. Onlar ise aynı taşları tamir etmişler. Üstüne bir de, evleri, binaları, eski ibadethaneleri olduğu gibi muhafaza etmişler, hem de doğru dürüst dokunmadan. Her biri 100 yaşından fazla bu binalara girdiğimde ben kendimi şahsen hana girmiş gibi hissettim. Burada gezerken, benim memleketimde, yenilik uğruna yaptığımız binaların altında kaldığımız ahir zaman hatıraları ve ödediğimiz bedeller geldi.
Gelelim notlarımıza. Lviv’in, hemen hemen 1 milyon nüfusu var. Şehrin, % 51,5 olan kadın oranı, bizdeki boyalı basında % 85 i kadın olarak yazılmış. Akabinde, haftada 3 gün de THY nin tarifeli seferi konulmuş. Zaten Türkiye’ye vize de uygulamıyorlar. Bizdeki abazanları buraya uçurmak ve bunun abartılı bir yalan olduğunu anlamak bazılarında hayal kırıklığı yaratmış olabilir. Ancak, kaldığım otelde dahi bu türden abazanların yüksek sesle yaptıkları iğrenç icraatları Türkçe bağırmaları, bölgedeki itibarımızın neyle ölçüldüğü konusunda sanırım fikir veriyordur.
Lviv, tarihimizde Osmanlılar tarafımızdan birden fazla kuşatılmış ancak kalıcı bir başarı bağlanamamıştır. Yine, bu bölge I. Dünya savaşı sırasında Galiçya cephesi savaşının vuku bulduğu alandır ve bu cepheye ittifak kuvvetlerine yardım amaçlı 20 bin asker gönderilmiş, ancak, basiretsiz Enver’in sayesinde, 12 bin asker şehit verilmiştir. Bu vesileyle bunu da hatırlatmış olalım. Bugün Ukrayna’nın en milliyetçi şehri olarak kabul ediliyormuş.
Lviv denilince yine tarihimizde bir Lviv’li olan Hürrem Sultan geliyor. Tarihi kaynaklara göre, zat-ı şahaneleri bu şehirdenmiş. Koskoca Osmanlı padişahının sultanlık makamı bahşettiği bu dilberin memleketinde geçirdiğimiz 2 gün boyunca, Slav ırkının seçkin güzellerini gördük ve nihayetinde bu kimyanın olsa olsa genetik bir aktarım olacağına karar verdik. Bu hususta fazlaca lakırdıya da lüzum yok vesselam.
Şehir içinde ulaşım bizdeki nostaljik tramvayların bakımsız ve iki vagonlu olanları ile maxi dolmuşlarla yapılıyor. İhtiyaca binaen dolmuşlarını test etme fırsatım oldu. Aman Allahım, bu dolmuş şoförleri dünyanın her yerinde nasıl aynı olabilir anısı ve edasıyla da bir gece yarısı dolmuştan indim. Bu şehirle ilgili en küçük olumsuz bir notum hiç yok. Özellikle insanları sıcak kanlı ve yardım sever buldum.
Lviv eski bir Leh şehri olduğu için olsa gerek nüfusun % 57 sinin Katolik, %32 sinin Ortodoks olduğunu, hatta %2 sinin de ateist olduğunu öğrendik. Farklı ritüel ve mezheplere ait tarihi kiliselerin de inşası 13. Yy dan başlamış.
R I V N E (R O V N O)
Rivne Köy-kent karışımı, Odessa-Lviv arasında küçük bir yerleşim yeri. Yolumuzun üzerinde olduğu için birkaç saatimizi bu şehir için ayırdık. İyi de ettik. Her ne kadar küçük olsa da oldukça canlı bir sosyal hayatı olduğuna yanık olduk. Örneğin restaurantlar tıka basa dolu idi. Tiyatro binası gerek dıştan gerekse de içten canlı idi. Tarihi açıdan en önemli özelliği ise II.Dünya savaşı sırasında Almanların idari merkezinin Rivne ya da diğer adıyla Rovno olduğu imiş ve bu fotoğraflarını gördüğünüz kentte işgal sırasında tam 120 bin insan ölmüş.
Bu sitede yer alan her tür bilgi ve dökümanlar alıntı usullerine uyulması ve kaynak gösterilmesi kaydıyla kullanılabilir. Yer sağlayıcı: Yurdum Yazılım